top of page
  • Yazı: EA

Çok seyahat etmenin faydaları ve yan etkileri.


Yolda, çok zaman geçirmek nelere yol açar. Yan etkileri var mıdır? Varsa nelerdir. Bu yazımda bu konu üzerine kafa yormak isterim. Özellikle valizimin hiç kapanmadığı bu dönemde yaşadıklarımdan bahsedeyim. Mesela bu bir gün ama hangi gün diye sorarsanız size cevap veremeyebilirim. Hafta sonlarının da zaman zaman dahil olduğu bir seyahat rutini gün konusunu artık gözardı etmenizi zorunlu hale getiriyor. Ayın kaçıncı günü kavramı da kayboluyor. onun yerini daha çok bugün, yarın ve dün kelimeleri alıyor. Sonra gördüğünüz bir tepe düşünün çayırlar yeşil mi yeşil, bulutlar beyaz mı beyaz. Muhteşem bir manzaranın tezahürü aklınızda. Yalnız bir sorun var ki bunu nerede gördüğüm bir sır. Resimler aklınıza kazınırken isimler, şehirler onların il sınırları anlamını kaybediyor, silikleşiyor.

Şehirler bir otobandaki lambalar gibi hızla gözlerimin önünden geçerken oralara ait hikayeler birbirine karışıyor. Yazmak için çok çalışkan ve disiplinli olunması gerekiyor. Sadece yan etkilerinden bahsetmek olmaz. Faydalarına da değinmek gerek. Mesela kafayı nereye koysa uyur bir insan haline geliyorsunuz. Bu huy bazen yanınızdaki kişiyi kıl edebilir doğru ama hepimizin kusurları var ve onlarla barışmak zorundayız. Buna ek olarak yolda devamlı kısa uykular uyurken gece uykusu süresi azalıyor ama vücut zinde kalıyor. Bunu Leonardo Da vinci'nin uyguladığını okumuştum. Gün içerisinde uyuduğu kısa süreli uykularla, gece uykusu süresini günlük dört saate kadar düşürmeyi başarmış.

Sık yolculuğun yararlarından bahsederken atlanmaması gereken bir diğer güzellik ise geçtiğiniz şehirlerden bir "best of" şehir hayal edebiliyorsunuz. Mesela Antalya'nın denizi, Ankara'nın yol ışıkları, Konya'nın Mevlanası, Karsın kaldırımları, İstanbul'un boğazı, Afyon'un yeşili, Gökçeada'nın mavisi, Salda'nın kumsalı derken güzel bir şehir çıkıyor ortaya. Ayrıca hayal gücünü geliştiren de birşey. Tuvaletle ilgili "ev dışında asla" gibi katı kurallarınız varsa bu alışkanlığı kırmak için en uygun yolculuk rutini içindeyim şu an. Bir kamyoncunun sindirim sistemine dönen bu rutin artık yeni bir boyut kazanmış durumda. Bu muhabbeti çok uzatmamakta fayda var.

Up in the Air (Aklı Havada) filminde George Clooney, Ryan Bingham rolünde çok seyahat eden bir adamı canlandırıyor. Sırt çantasını çıkarıp bu sırt çantasına neleri koyabilirsiniz diye sorar. Büyük ekran Tv'ni, ses sistemini, çok sevdiğin halını ya da porselen takımını koymayı dene der. Yükün şimdiden çok ağırlaştığını, taşımanın mümkün olmadığını; sonuçta maddesel olan ne varsa bizi yerimize çivilediğini ve kıpırdayamaz hale getirdiğini söyler. Yüklerin o yüzden hafif olmasında yarar var; ama sevdiklerinizi bırakırken sırtlandığınız ağır bir yük var ki onun adı da özlem. Belki bu yan etkilerin en zor geçirileni. Bu iş seyahatlerinin en büyük faydası veya güzelliği bir şehrin en güzel yerlerine gidip oraları belgelemek. Güzel dağ köyleri, kumsallar, pazar yerleri, restoranlar. Bu kadar seyahati turistik amaçla yapmak için zaten ne yeterince zaman ne de bütçe var. O yüzden bu şekliyle aslında değeri paha biçilemez. Yaptığın iş her neyse onu severek yapıyorsan mutlu bir insansındır. Hepimiz hayatımızın büyük bölümünü çalışmaya ayırıyoruz. Çünkü bunu para kazanmak için yapmak zorundayız ama sevmediğimiz bir işte çalışmak zorunda hissediyorsak bu demektir ki kendi kendinize işkence ediyoruz.

Sevmediğiniz bir işte çalışarak hayatınızı karartmayın. Potansiyelinizin farkına varın, cesaretli ve sabırlı olun. Tükettiğimiz çoğu şeyin ne kadar gereksiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Minimalize olmak insanı özgürleştirir. Tüketimi olabildiğince azaltıp kişisel üretime geçmek ise mutluluğun sırrı bana göre. Bir hobi ile başlayan filizlenme, o konuda profesyonelleşmeye giden bir yetenek ağacına dönüşebilir. Sonra bir bakmışsınız sevdiğiniz işi yapıyorsunuz. Nereden nereye atladım ama hayata güvenmek gerek. Bazen önünü göremediğiniz bir adımı atmak korkutucu gelebilir. Ama merak etmeyin düşmüyorsunuz. sizi tutacak ve ayağa kaldıracak insanları daima çevrenizde bulacaksınız. Bruce Lee'nin söylediği gibi: "Zihnini boşalt. Su gibi formsuz, şekilsiz ol. Şimdi, suyu bir bardağa doldurursan, su bardak olur. Onu çay demliğine doldur, o zaman su çay demliği olur. Bak, su akar, yayılır, damlar ya da parçalanır. Su gibi ol dostum"

202 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page